Perşembe, Nisan 25, 2013

Play-off Notları 25/04


82 maçlık uzun ve yorucu normal sezon maratonunun ardından Nba'in en güzel yanı olan play-off'lar başladı. Bu süreçte play-off eşleşmelerine dair bir şeyler yazmaya karar verdim. Aksatmadan her eşleşmeye değinmeye çalışacağım. 4-5 gün beklememin sebebi eşleşmelerde en az 2 maç geçmesini istememdi. Eşleşmeler öncesinde yazdığımız yazıya göz atmak isteyenler bunu okuyabilir. Bu gece 3.maçları oynanacak serilerle başlayalım.


Brooklyn Nets vs. Chicago Bulls

Twitter'da da defalarca söylediğim şeyle başlayalım. Nets taraftarının BROOOOKLYYYYYYYN diye uzatarak söylediği tezahürat spor sahalarında gördüğüm en bayıcı tezahürat olabilir. Bununla yarışır. Bulls ilk maçta o kadar savruk ve hazırlıksıztı ki, Barclay Center boş bile olsaydı hiçbir şey fark etmezdi. Thibs'in en önemli özelliğinin rakibi tam anlamıyla kilitleyip, mücadele ve savunma kaynaklı sayılarla galip gelmeye çalışmak olduğunu Bulls'a geldiği ilk günden beri görüyoruz. Bulls adına ilk maçta savunmadan veya mücadeleden eser yoktu. Noah'ın ayağındaki sakatlığının etkisiyle hiçbir şey verememesi, Boozer'ın post-up oynayan Reggie Evans'ı dahi savunamayacak kadar defansa önem vermemesi, Deng'in Gerald Wallace tarafından bozguna uğratılması, Taj Gibson-Boozer ikilisiyle kısalan boyalı alanın Brook Lopez'e veya drive eden oyunculara hiçbir tehdit olamaması Bulls'u ilk maçta rekabet edemeyecek bir noktaya getirdi.


Bu seri hakkındaki beklentilerimizi yazarken Bulls'un sert savunmasının Nets'in zaman zaman makine gibi işleyen, zaman zaman ise hiç işlemeyen hücumlarını durdurup durduramayacağı üzerinde geçeceğini söylemiştik. Nets'in hücumdaki akıcılığı Deron Williams'ın performansıyla doğru orantılı olarak artıyor ve azalıyor. Deron'ın ilk 2 maçtaki performansı beyaz-siyah kadar zıttı. Kirk Hinrich'in olağanüstü savunması şüphesiz ki 2.maçın Bulls'a gitmesindeki önemli etkenlerin başında geliyordu. Fakat all-star'dan bu yana mükemmel rakamlar ortaya koyan Deron Williams'ın serinin geri kalanında buna benzer kötü maçlar çıkarmasını beklemek fazla hayalcilik olur. Kaptan Kirk'ün savunmasına yeterli krediyi versem de Williams'ın bir daha bu kadar kötü şut atacağını düşünmüyorum.  Bulls'un kalan maçlarda  Nets'i durdurması için ise sağlam bir Noah - 2. maçta yaptıkları inanılmazdı - ve yüksek yüzdelerle atılan dış şutlara ihtiyacı var. Savunma kısmı hepsinden önemli. İlk maçın 2.yarısını izleyenler hatırlarlar; Bulls hücumda kendi standartlarını aşmasına rağmen Nets'in her hücumunun basket olması sebebiyle fark azalmamış, daha da artmıştı. Isolation üzerinden oynanan hücumları çok iyi savunan  Bulls'a karşı Nets, ilk maçta isolation üstünden 8/10 ile oynamıştı. Bulls'un kendine geldiğini söylediğimiz 2.maçta ise Nets'in isolation'dan bulduğu isabet sadece 2/15, bunlara ek olarak iso sırasında yapılan 3 de top kaybı var.

Nets'in 1. maçtaki isolation'ları:




Nets'in 2. maçtaki isolation'ları:


Nets'in kazandığı ilk maçta Bulls o kadar dağınıktı ki o maça gönderme yapıp bir yere ulaşmak çok zor. Serinin geri kalanının 2. maça benzer olacağını düşünüyorum. Nets'in böyle oynayan Chicago'ya karşı yapması gereken hücumu isolation'a dayandırmaktan çok Williams'ın üzerinden götürmek olmalı. Evet, Bulls 2. maçı aldı, fakat Nets'in gerçekten kötü şut attığını unutmamak gerek. Joe Johnson'ın kendi skorunu yaratmaktan çok nokta şutör olarak kullanmak, Nets'e iç-dış dengesi anlamında büyük avantaj yaratabilir. Keza boyalı alanı savunmak pahasına Brook Lopez'in orta mesafe şutlarını riske eden Bulls savunmasını bununla cezalandırıp, bu stratejiyi değiştirmelerini sağlamalılar. Çok ön plana çıkmıyor gibi gözükse de Wallace-Deng eşleşmesi bu seri adına çok kritik. Özellikle Deng'in hücumda yaptıkları.

Derrick Rose'un sakatlığının üstünden 1 yıl geçmesine rağmen hala oynamaması, diğer yandan Noah'ın acılara rağmen elinden gelen her şeyi vermesi çok tuhaf bir durum. Rose'un kenarda takım elbiseyle zıplaması daha da tuhaf. Neyse.

Seri Chicago'ya taşınıyor. Chicago'nun tırnaklarıyla kazıyarak kazandığı 2.maç sonrası United Center'daki atmosfer inanılmaz olacaktır. Öyle "Brooooookllyyynnn" falan da yok.

Miami Heat vs. Milwaukee Bucks

Milwaukee Bucks gibi oyun düzeni olmayan, her şeyin 2 tane skorerin üstünden gerçekleştiği bir takımın Heat gibi dominant bir takıma karşı çok etkili olamayacağını hepimiz bekliyorduk. Miami Heat'in 2 maçı da farklı kazanmış olması çok şaşırtıcı değil belki, ancak ilk maçta Ellis ve Jennings'in şut tercihleri izleyenleri kör edecek haldeydi. Kendi standartlarında iyi atmalarına rağmen, her şeyin dışardan geliyor olması Miami'nin boyalı alanda hiç yıpranmamasını sağladı ve özellikle Bucks'ın hücum setlerini çok basite indirgedi. Hücum setleri dediğimiz şey Ellis ve Jennings'in bir şeyler yaratması üzerine, evet, ancak 2. maçta bu ikili topu daha çok paylaşarak maçın son çeyreğe kadar kopmamasını sağladı. Fakat bu sefer de beklenilenin çok altında performans gösterdiler. 2 maçta da Miami'nin topu 2 dakika hızlandırması farkın açılmasını sağladı.

Miami'nin bu seride iyi şut attığını kimse iddia edemez. Süper starlarının yanında topu çok iyi dolaştırmasıyla çok fazla üçlük şansı bulan Heat, bu seride o kadar iyi şut atamıyor. Bucks buna rağmen iki maçta da son çeyrekte hiçbir varlık gösteremedi.

Shotchart_1366840365643

Aklımda kalan başka bir şeyden söz edeyim. İki maçta da Jim Boylan, Miami akın akın gelirken mola almadı ve izledi. Atmosferin çoştuğu, LeBron ve arkadaşlarının vura vura geçecekleri çok belliydi ancak, o farkın 15'e gelmesini bekledi. Onun adına da çok iyi şeyler söyleyemeceğim. Ellis ve Jennings gibi iki guard'la oynamak kolay değil, ancak oyun içi hamleleri oldukça vasat.

Miami'nin bu seride verdiği görüntü sonraki seriler için hiçbir anlam ifade etmiyor. Play-off idmanı havasındalar. Bucks 2.maçta doğruları yapıp, topu daha iyi paylaşsa bile Miami'nin 3 dakikalık baskısı maçı almalarına yetti. Bu serinin Heat için tek olumlu yanı Chris Andersen'in sezon içinde gösterdiği performansın daha iyisini veriyor olması.

L.A. Clippers vs. Memphis Grizzlies

Serinin 2.maçının ilk 5 dakikasını ve son 5 dakikasını izleyebildim. Sağ olsunlar, maç 8:30'a doğru bittiğinden dolayı uykumu alıp kendiliğimden kalktım. Sonuç itibariyle Gasol'un basketini ve sonrasında Paul'ün maç kazandıran basketini görebildim. Bir maçın 3 saat sürmesi cidden can sıkıcı. Gülü seven dikenine katlanıyor  özellikle başka alternatif yokken. Konumuza gelelim.

Bulls ve Rockets'ın ilk maçta yaşadıkları Grizzlies için de geçerli. Play-off konusunda tecrübeli olmalarına rağmen, ilk maçta özellikle ribaund konusunda yaşadıkları sıkıntı pek hazır olmadıklarını gösterdi. 47-23'lük ribaund farkının playoff'ta ne kabul edilebilir yanı ne de telafi etmenin bir yolu var. Ribaund farkına rağmen maçı son çeyreğin ortalarına kadar başa baş götürmeleri bench'ten gelen beklenmedik katkıyla sağlandı. Play-off takımları arasında bench'i en zayıf takımların başında geliyor Grizzlies. İlk maçta bench'in 91 sayının 40'ını atması onları oyunun içinde tuttu. Son 5 dakika dışında garbage time olmadığını hatırlatalım. Zaten fark da o arada açıldı. 21 sayı oldukça aldatıcı duruyor. Sezon içinde ribaund ortalaması 18 olan Gasol-Randolph ikilisinin toplamda 6 ribaund çekebilmesi, Clippers 2. şans sayılarına imkan verdi. Grizzlies gibi oyunun ince detaylarıyla yolunu bulan bir takım için telafi edilemeyecek şeylerin başında rakibe daha çok hücum etme fırsatı geliyor.


Grizzlies'ın bu seriyi geçmesi için şüphesiz ki Z-Bo ve Gasol'un pota altını domine etmesi gerekiyor. Randolph'un 2 yıl önce 1-8 eşleşmesinde, Grizzlies Spurs'u elerken ortaya koyduğu oyunun benzerine ihtiyacı var Memphis'in. Çünkü skor yapmak onların en büyük sorunu. Maddi sıkıntılar yüzünden gönderilen Ellington, Speights ve Gay'i aradıklarını söyleyemeye bile gerek yok. Hatta sadece Speights ve Ellington ikilisi beklenen çok daha fazla bir katkı verebilirdi. Evet, Memphis benchi ilk maçta 40 sayı kaydetti, fakat bunu yakın gelecekte bir daha göreceğimizi düşünmüyorum. 8 kişilik dar bir rotasyonla Clippers'ın derin kadrosunu ancak ve ancak pota altını domine edip, dışarıda da Chris Paul'ü bozarak geçebilirler.

Clippers'ın en önemli tehditlerinden biri olan üçlüklerin 2."maçta hiç girmemesi (2/17) ve buna rağmen Clippers'ın galip gelmesi bu maçı onlar adına 'steal' haline getiriyor. Clippers'ın play-off'ta en önemli kozlarının başında bench'i geliyor. 93-91'lik 2. maçta Clippers'ta 10+ dakika süre alan oyuncu sayısı 10, Grizzlies'ta ise 6. Play-off'ta rotasyonu daraltıp, ana parçalara yoğunlaşmak beklenilebilir bir şey, ancak 8-9 oyuncudan da üst düzey performans gelmesi inanılmaz bir avantaj sağlıyor.
Grizzlies'ın evindeki 2 maçın 2'sini de alması beni şaşırtmaz, fakat Clippers'taki 3 numaralı adam buna izin verir mi derseniz, gerçekten zor.

Chris Paul, ligin en iyi point guard'ı, lideri. Magic Johnson'ın 'Bazen oynamayı bırakıp Michael'ı izlemek isterdim' şeklinde bir sözü vardı, birileri Chris Paul için söylebilir bunu. Onu izlemek çok büyük bir zevk..

Hiç yorum yok: