Çarşamba, Mart 21, 2012

Amerikan Spor Kültürü #1 : "Go Home Yankee"

   Dünya üzerinde birçok insanın tartışmaya değer bile bulmadığı şeylerin başında geliyor "hakim güç kim?" sorusu. 1.Dünya Savaşı sonu, Philadelphia Konferansı ile bağımsızlığını elde eden Amerika Birleşik Devletleri, o yıllardan günümüze bu gezegende onların tabiriyle : "Big Dealer"
Dünya'nın iplerini elde tutmak demek, her yönüyle insanlara kendini satabilmek demektir. Kendini sat, düşüncelerini sat, paranı dahi sat. Bir de arka planda kalanlar vardır, belki de sattıklarından daha da önemli olan. Toplumların yapısı gereği, otomatik olarak yayılanlar... Yaşam tarzınız, sanatınız, diliniz ya da ÖSS tarzı Türkçe paragraf sorularında geçtiği gibi "kültürünüz"
   
   Gerek yazının başlığı olsun, gerek yazının giriş bölümü size "anti kapitalist, gomünist adam" izlenimi oluşturmuş olabilir. Yok, amacımız bu değil tabii ki. Blogun formatına uygun olarak, aylardır gözlemlediğim ABD spor kültürü hakkında birkaç kelam edeceğiz. 


"Hoş geldin"

   Amerika, her yanıyla garip bir ülke. Bu yapının içinde kendinizi bulup gözlem yapma şansını elde ettiğinizde ara ara kendi kafanızla sıkıntılar yaşayabiliyorsunuz. İnternet üzerinden insanlarla iletişim kurmak daha kolay gibi gözükürken, söz konusu Amerika'daki insanlar olunca aslında her şey çok daha zor oluyor. "İletişime geçmek, iletişim içinde olmak" onlara tek şeyi çağrıştırıyor. Zaman! Zamanınız varsa varsınız, yoksa yoksunuz. Atlas Okyanusunun batı tarafında en önemli şey bu ve aslında anlatmaya gerek yok. İnsanların yemek kültüründen, sokaktaki adımlarına kadar her şey zamanla alakalı, "kim hızlıysa o kazanır bebek."
   
Spor burada ikiye ayrılıyor :

1- İnsanların yaptığı
2- Şovmenlerin yaptığı

Abartı yok. Sporun genel tanımının aksine burada NBA Playoff'ları, All Star, Super Bowl, Stanley Cup ve diğer bilimum organizasyon "şov" adı altında geçiyor. Spor dediğiniz şey, "pazar sabahı çıkıp koştuğunuz 500 m yol" demek. Ne kadar doğru tartışılır fakat gerçekten basketbol ya da buz hokeyi işinin içinde olan ya da bu sporları yakından takip eden insanların dışında herkes, herhangi bir maçı sadece eğlence için izliyor. Bunun sebebi elbette ki yukarıda bahsettiklerimizle ilgili. Günlük yaşam temposu insanlara sadece bir "akşam maçı" vaat ediyor. 
Bununla ilgili Michael Jordan'ın güzel bir sözü var, sık kullanırız : "Burada -Chicago- insanlar sabahtan akşama kadar çalışıp yoruluyorlar ve biz onlara sadece güzel vakit geçirtmek için buradayız."

   
   Hepimiz bir Amerikan filminde ya da dizisinde TV karşısında göbeğini kaşıyan, bira içen ve maç izleyen bir adam görmüşüzdür. "Amerika'da televizyon" denince ilk akla bu gelir. Aslında bu durumun yukarıdaki karikatürde de bahsedildiği üzere pek değiştiği söylenemez. Gün boyunca kravat-gömlek damat gibi gezinen adamların bireysel özgürlüklerine kavuşabildiği tek mekan olan evlerinde, zevk alabildikleri şeyleri rahatça yapabilmeleri ayıp olmasa gerek. Modern kültür utansın! 
   
   "Beyzbol ya da her ne boksa"

   "Rüyalar ülkesi"nin "özgürlükler şehri" New York, asıl olarak gözlemlerimi yoğunlaştırdığım yer. ABD'nin politikası olan globalleşmenin kaynağı ve "globalleşen dünyada" kalıbının babası ahanda burası. New York, dünyanın gelecekte alması istenen şeklin örneklemi, küçültülmüş hali. Her milletten insan, her topraktan dil, her renkten beşer. Ee biz hep deriz ya, "aynı toprak üzerinde, ortak ülkülerle yaşayan rererörerö" hah işte bu insanları birbirine bağlayacak bir şeyler olmalı ki, aynı toprak üstünde yaşayabilsinler. İşte bu noktada belki de tarihin evrenselleşmiş en büyük tutkusu var: Spor. Amerika'da spor, insanları birbirine bağlamakla kalmıyor; kendini büyütüyor, endüstrileşiyor ve kendini yeniliyor. Üretiyor. Üretiyor ve "Amerikan sporları" kavramı ortaya çıkıyor. 

   Çıkış noktası olarak sadece bir kıtada oynanan, sadece bir kıtada ilgi gören ve sadece o kıtaya bağlı gelişim gösteren "şey." Çok gizemli. Öyle ki, sanki o spor dallarını sevebilecek olan insanlar seçilip bu kıtaya koyulmuş. Bu durum, konuştuğum insanlar ve birçok yazarın da belirttiği üzere Amerikan sporlarının birdenbire bir furya haline dönüşüp dünyaya yayılmasında etkili oldu. Yeni kurulan ve hedefi "dünyayı etkilemek" olan bir devletin spora el atması, "yeni" sporu yaratması çok da ilginç sayılmaz. 

   İnsanlarda önce merak oluşur: "Bu Amerikan futbolu ne lan, nasıl bir şey bu?"
   Kötülerler: "Harbi anlamadım, itele kakala saçma sapan bir şey."
   Öğrenirler: "İlginç, insanlar izliyor abi bunu, bakalım az daha."
   Optimist bakarlar: "Eğlenceliymiş olum, hem kızlar da var, şov mov"
   Ait hissederler: "Go Packers Go"

Bu bir taktik değil, bu doğal çalışan bir mekanizma. Asıl tehlikeli olan, bu mekanizmanın mükemmel şekilde kontrol edilmesidir. 

Devamı gelecek.
   

Hiç yorum yok: