Pazartesi, Mart 19, 2012

Rüzgar Gibi Geçti : Jeremy Lin

   Sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olarak gösterilir "Gone With The Wind" yani, "Rüzgar Gibi Geçti"
Geride bıraktığımız birkaç ay içinde NBA'de en çok söz edilen, tartışılan adam Jeremy Lin bu yazıda bahsedeceğimiz isim.


   New York. Amerika'nın en göz önünde, en "global" ve kimilerine göre de en güzel şehri.
Knicks. Amerikan spor kültüründe en önemli yere sahip olan basketbolda önemli bir tarihe sahip olup hayal kırıklığını bolca yaşamış takım. Taraftarları eski heyecanını yitirme noktasına gelmiş, yeni ilhamlar arıyor. Amare'ye yar olamamış, Carmelo'ya pek ısınamamış, Landry Fields ve Iman Shumpert'a dilenmiş, D'Antoni'yi sevememiş... NY Knicks taraftarının psikolojisini anlamak güç değil, büyük bir rekabet içinde oldukları Boston, Chicago gibi şehirlerin basketbol takımları son 5 yılda belli noktalara gelmiş, hatta Boston hem NBA şampiyonluğu hem de NHL'de Stanley Cup şampiyonluğu elde etmiş durumda. Arayış devam ediyor onlar için.



   Uzakdoğu pazarının cazibesi Yao Ming ile tavan yapmış haldeyken, Yao'nun basketboldan uzaklaşması kötü bir haberdi NBA için, kuşkusuz. Bu noktada, pek göze batmamış, Harvard mezunu bir oyuncu çıktı ortaya. Nasıl ortaya çıktığına girmeme gerek yok sanırım, takımdaki sakatlıklar sonrasında şans bulan Jeremy Lin, bir anda New York'u, NBA'i ve dünya basketbol medyasını salladı. New York için zor geçmesi beklenen o dönemde takıma üst üste galibiyetler aldıran ve şaşalı istatistikler tutturan Lin, "balon mu yıldız mı" tartışmaları arasında çoktan dergi kapaklarını süsledi. Lin'in bu seviyeye çıkması arayışta olan Knicks taraftarı ve şehirde öyle bir patlama yarattı ki, Times Meydanı'nın dev bilboard'larında yerini aldı, herkesin diline düştü.

Yapma bunu...
   Lin'in kariyerinden, nereden geldiğinden ya da çocukluk hikayelerinden bahsetmeyeceğim. Beni ilgilendiren kısım Jeremy Lin'in gerçekten "ne olduğu" Kendisini birçok kez izledik. İyi bir saha görüşüne, fena olmayan bir şuta sahip. Ancak Lin bu istatistikleri yaparken hep "iyi takımlar karşısında izlemek lazım" dedik ki yanılmadık açıkçası. Miami'nin atletik savunması karşısında dağıldı, paramparça oldu Lin'in oyunu. Uzakdoğulu genlerinden aldığı yumuşak oyunu daha sert savunmaların konuştuğu seviyede iş yapmadı. Melo'nun takıma dönüşüyle kullandığı şut sayısı da azaldı, oyun verimi de.

Lin'in popülarite grafiği


Amare'nin bir türlü istikrarlı performans ortaya koyamaması, Melo'nun sakatlık problemleri ve hücumda ara ara bencilleşmesi, D'Antoni'ye gelen tepkilerin ardından takımdan ayrılması, Baron Davis ve JR Smith'in takıma katılması, takımın playoff'tan uzaklaşır gibi olması... Problemler bitmiyor Knicks'te. Takım aynı, şehri gibi. Bu keşmekeş içinde yıldız adayımız Jeremy Lin de kayboldu. En azından şu an öyle gözüküyor.

"Kaybolmak" derken, savunmada belli bir noktaya gelmiş takımlara karşı olan performansından bahsediyorum. Göz atalım.

Melo'nun takıma dönüşünden sonra 10 maçta 2 galibiyet aldılar. (13 Mart'a kadar olan kısım)
Lin ne yaptı? 20 ve üstü maçlarda 20-25 top kullanmış. Ortalama 6 top kaybı var.

vs. Miami ( 1/11 FG, 8 TO )
vs. Boston ( 6/16 FG, 6 TO )
vs. Dallas ( 4/13 FG )
vs. Chicago ( 4/11 FG )

Melo'nun dönüşünden sonra 25 top kullanan Lin'in kullandığı top adedi yarıya düşerken daha sonraki üç maçta 4, 7 ve 10 top kullandı.


vs. Portland ( 23 dakika oynadı, 2/4 FG, 6 TO)

Baron Davis'in tekrar sakatlanmasıyla üç maçta ilk beşe yerleşen Lin ve son üç maçını kazanan bir Knicks var. Ama aldıkları galibiyetler yine, zaten almaları gereken galibiyetler.

Her ne dersek diyelim, Lin'in söylendiği gibi "overrated" mı yoksa kalburüstü bir guard mı olduğunu net söylemek için erken. Sezonun geri kalanında ve daha çok sorumluluk alabileceği bir takım düzeni içinde onu izlemek daha güzel ve bilgilendirici olacaktır.






Hiç yorum yok: