Cuma, Mart 23, 2012

NBA'deki Son Hamleler


Bu postta son takaslardan ziyade serbest bırakılıp yeni takımlarıyla imzalayan ve henüz boşta olan oyunculara ve onları isteyen muhtemel takımlara değineceğim.

Öncelikle  Derek Fisher'dan başlamak gerek. Çok çarpıcı bir hamleyle Lakers'dan adeta kapı dışı edilmişti. Sanıyorum kendi içinde bir kavgaya dönüştürdü. En azından yaptıkları, söyledikleri bunları gösteriyor. 6.şampiyonluk peşinde koşacağını söylemesi ve Lakers'ın kendi konferasındaki en büyük rakibi diyebileceğimiz Oklohoma City Thunder'la imzalaması kesinlikle bunu doğruluyor. Öte yandan Derek Fisher'ın en iyi zamanlarında bile efektif bir guard olmadığını biliyoruz ancak en kritik zamanlarda hiç çekinmeden yürek koyan ve asla geri adım atmayan bir karaktere sahip. Thunder'ın onunla ilgilenmesindeki en büyük payı bu karakter kısmına veriyorum. Saha içinde olmasa bile benchde olsun, soyunma odasında olsun o yüzüğü kazanmanın sırlarını verebilecek gerçek bir şampiyon.

Derek Fisher'ın Lakers'dan böyle ayrılması çok konuşuldu, bende burada azıcık değindim. İsteyen okuyabilir.

Miami Heat'in yaptığı hamleye geçelim: Ronny Turiaf. Turiaf'ın iyi hamle olduğu kesinlikle doğru. Fakat onun sağlıklı kalma konusunda sıkıntıları yok değil. Sakat geçirdiği uzun zamanlardan sonra Miami Heat formasıyla aynı şeyleri yaşamayacağını kimse bilemez. Gerçi mevcut kadroda yürütülen pivot rotasyonu için çölde bulunan bir damla su kıvamında. Anthony ve Pitmann'ın açık ara önünde olduğunu söyleyebiliriz. Sonuç olarak Miami Heat 5'inin en sorunlu bölgesine kısmen bir yama yapıldı. Yamanın tutup tutmayacağını zaman gösterecek.

Cleveland Cavaliers tarafından serbest bırakılan Ryan Hollins'da Boston Celtics'in radarında. Genel menejer Danny Ainge, Hollins'in oyununun takıma çok uygun olduğunu belirtmiş. Ayrıca Hollins'in takıma eklenmesi için kadrodan birisinin ayrılması gerekiyor. Bu ismin Chris Wilcox olması bekleniyor. Wilcox sakatlığı yüzünden sezonu kapatmıştı. Hollins rotasyona bir genişlik getirebilir. Bass ve Garnett'in arkasında süreler bulabilir. Geçtiğimiz sezon Cavaliers formasıyla iyi maçlar çıkardıktan sonra kaybolduğu maçlar da seyrettirmişti.

Lig sonuncusu Charlotte Bobcats tarafından serbest bırakılan Boris Diaw'ın da Spurs'e gideceği konuşuluyor.  Diaw, bildiğimiz üzere her pozisyonu kaldırabilir yetenekte bir oyuncu. Spurs için böyle bir jokeri kadrosunda bulundurmak büyük bir hamle olur. Ayrıca Tony Parker'ın takımda yer alması da Diaw için büyük şans.

Trail Blazers tarafından serbest bırakılan Mehmet Okur tedavisine devam edeceğini ve herhangi bir takımla anlaşmayacağını belirtti. Memo'nun kontratı bu sezon bitiyor.

David Blatt ile Değişen Hayatlar

2007 yılının yaz aylarında İspanya'da düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası'nın bir numaralı favorisi ev sahibi İspanya'ydı herkesin gözünde. '05 yılının şampiyonu Yunanistan'ı, dünya şampiyonası finalinde 70-47 gibi bir skorla ezerek şampiyon olmuştu İspanya, '06 yılında. Yani İspanya'nın favori gösterilmesi kadar  doğal bir şey yoktu, hem de ev sahibiyken. Plaseler ise Yunanistan ve Litvanya gibi duruyordu turnuvada.

Turnuvanın başlarında kimsenin şampiyonluk için adını dahi anmadığı, tartışmalarda adı geçmeyen bir takım vardı; Rusya. Andrei Kirilenko -ki o dönemki AK47, NBA'de All-Star olmuş, savunma beşlerine seçilen bir adamdı- önderliğinde bulunan bir oyuncu kadrosuyla aslında hiç de fena sayılmayan bir kadroları vardı, ama bir şeyler eksikti hep. Yunanistan, Sırbistan ve İsrail'in olduğu gruptan, beklenmedik şekilde tüm maçları kazanarak çıktı Rusya. Bir üst gruptaysa İspanya, Hırvatistan ve Portekiz eklendi gruba. Kaderin cilvesi, İspanya'ya 69-81'le yenildi bu grupta ama bu maç belki de hiç beklemedikleri bir yere götürecekti onları. Bu maçta zaafları ve avantajlarını çok iyi gördü İspanya'ya karşı David Blatt. Ardından çeyrek finalde Fransa'yı, yarı finaldeyse Litvanya'yı geçen Rusya'nın karşısına, turnuvada tek mağlubiyetlerini aldıkları İspanya dikildi tekrardan. 2. turdaki karşılaşmalarında 81 sayı yemişti İspanya. Ancak adamımız David Blatt o maçı o kadar iyi analiz etmişti ki, final karşılaşmasında İspanya'ya sadece 59 sayı izni verdi. Şimdilerde parkelerden uzakta olan J.R. Holden'ın şutunda, çemberin üzerinde dans eden topun içeri girmesiyle 60-59'la şampiyon olmuştu Rusya hiç beklenmedik şekilde. David Blatt'ın ellerinde...

Jogev Ohayon; Hapoel Galil altyapısından yetişmiş, Iron Nahariya ve Hapoel Jerusalem formaları giymiş, hatta 2010-2011 sezonunda Hapoel Jerusalem ile şampiyonluk yaşamış, 24 yaşında bir basketbolcu. Bu sezon başında, bu yazıyı yazmamın sebebi olan adam David Blatt, bu genç, Avrupa'nın tanımadığı adamı tutup Tel-Aviv'e getiriyor, Maccabi'li oluyor Ohayon. Adını bile duymamıştı çoğumuz sezon başında. Sezon başında, lockout dönemi Maccabi'ye katılan Jordan Farmar'ın arkasında kısıtlı süreler alan Ohayon, lockout'un bitişiyle kendini takımın guard pozisyonundaki ilk tercihi olarak buldu. Ve herkesin soru işaretiyle baktığı Ohayon, koç David Blatt'ın ellerinde günden güne büyüdü. Normal sezonda, toplamda 9/38 şut isabetiyle, 3.3 sayı, 3.7 ribaund, 3.2 asist, 1.2 top çalma ve 1.2 top kaybıyla oynadı. TOP 16'da biraz daha güvenliydi kendine, toplamda 12/23 şut isabetiyle 6 sayı, 2.5 ribaund, 1.5 asist, 1.5 top çalma ve 1.3 top kaybıyla oynadı ve bu iki turda maç başına 18 dakika süre aldı. Bu geceyse kariyer maçını oynadı Eurolig'de Ohayon. OAKA'nın atmosferinde elleri titremeden, 15 sayı, 5 ribaund, 5 asist, 2 top çalma ve 1 top kaybıyla, uzatma periyodunun sonunda galibiyet çıkarmasına çok büyük katkı sağladı Jogev Ohayon. Yine David Blatt'ın ellerinde...

İşte o David Blatt ve Maccabi'si, geçtiğimiz sezon Eurolig playofflarında Caja Laboral'le eşleşmişti. Saha avantajı Bask ekibindeydi. Tıpkı 2007'de İspanya'ya karşı yaptıkları gibi, ilk maçı kaybettiler, ikinci maçtansa galibiyetle dönüp, evleri Yad Eliyahu'dan iki galibiyet çıkararak, Barcelona'daki Final Four'da finale kadar yürümüş, oradaysa Obradovic ve Panathinaikos engeline takılmışlardı. Ama yine kimse Blatt ve Maccabi'sinin buralara kadar gelmesini beklemiyordu, başarılı bir sezon geride kalmıştı Eurolig'de Maccabi adına.

Kaderin cilvesi... Bu yıl Eurolig playofflarında Maccabi Electra, Panathinaikos'la eşleşti, saha avantajıysa Panathinaikos'taydı. Serinin ilk maçında Panathinaikos şampiyon gibi oynadı, fark 30 civarında seyretti, 20 sayıyla bitti maç. 22 asist / 15 top kaybı oranı yakalamıştı Panathinaikos, buna karşın 11 asist / 18 top kaybıyla oynayan bir Maccabi vardır. Tesadüf olmasa gerek ama, 2. maçta bambaşka bir tablo vardı karşımızda bir kez daha, Blatt sürpriz hazırlamıştı gene. 3 sayı çizgisinin gerisini açtı adeta rakibine, boyalı alanıysa tamamen kapatmayı seçti. Panathinaikos, hiç alışık olmadığı bir durumla karşılaştı, 29 iki sayılık atış kullanırken, tam 32 üç sayılık denemesi var ev sahibi ekibin. Üç sayı çizgisinin içini o kadar iyi kapattı ki Maccabi, sadece 13 basket bulabildi buradan Panathinaikos. Zor da olsa, uzatmada da olsa 2. maçta kazanan yine David Blatt oluyor. Şimdi seri Yad Eliyahu'ya taşınıyor. Oradaki iki maçı da kazanırlarsa İstanbul'a atıyorlar kapağı, şimdi hamle sırası bir diğer büyük adamda, Obradovic'te.

Kimsenin beklemediği bir Avrupa Şampiyonluğu, beklenmeyen bir Final Four. En önemli iki oyuncusunu kaybetmiş takım, yine Final Four için avantaj. Jogev Ohayon, Devin Smith, Big Sofo, daha niceleri, hatırlayamadığım bir çok isim, bir çok hikaye. David Blatt'ın elinde değişen hayatlar...

En acısıyla bitirelim sözümüzü; bu adam Efes'e geldi. Ve gitti.

Çarşamba, Mart 21, 2012

Amerikan Spor Kültürü #2 : Doğ, Büyü, Oyna

"#2 derken ?" diyenler için, yazı dizisinin ilk bölümü buradaydı.

   Yazının ilk bölümünde Amerika'da yaşayan insanların televizyondaki spora bakış açıları hakkında konuşmuştuk. İnsanlar, televizyonlarda gördükleri hayatları, izledikleri ve keyif aldıkları şeyleri kendi hayatları içinde isterler. Tüm gün, dört duvar arasında ve çeşitli adamların emri altında, stresli bir işi kim ister ki çocukları için ?

   NCAA Division 3'de geçtiğimiz günlerde ilk şampiyonluğunu elde eden Illinois Wesleyan kadın basketbol takımının gelecek vaad eden oyuncusu Olivia Lett ile kısa bir görüşme şansı yakaladık. Kendisi de sorduğumuz birkaç soruyu cevapladı. Yazımızla ilgili olan kısımlara bir bakalım :

- "Ne zamandan beri basketbol oynuyorsun ?"
Olivia : "6 yaşımdan beri, düzenli olarak."
- "1990 doğumlusun, basketbola da oldukça erken başladın. Ailenin bu konudaki desteği hakkında neler söyleyebilirsin ?"
Olivia : "6 yaşıma geldiğimde tamamen ailemin isteğiyle basketbola başladım. Bir nevi onların sayesinde bu noktada olduğumu söyleyebilirim elbette."
- "Baban ya da annen, basketbolla ilgili bir geçmişleri mi vardı, neden basketbol ?"
Olivia : "Yoo hayır, fiziksel yapım ve o zamanlar babamın bir arkadaşı olan basketbol antrenörünün tavsiyesiyle bu dalı tercih ettiler."
- "Basketbol olmasa, başka bir spor olacaktı yani ?"
Olivia : "Evet öyle de denebilir. Özellikle babam, iyi bir sporcu olmamı istedi hep."
- "İstatistiklerin göz alıcı. Lise yıllarında Amerika'da tüm zamanların en skorer oyuncuları listesinde ilk sırada yer aldın fakat daha sonraki süreçte sakatlıklar yaşadın. Şimdi ise takımını ilk ulusal şampiyonluğa taşıdın. Baban gurur duyuyor olmalı."
Olivia : "Evet, bu duyguyu hissetmek ve yaşatmak harikaydı. Onu hayal kırıklığına uğratmadığım için çok mutluyum."
- "Önümüzdeki süreçte hedeflerin neler ?"
Olivia : "NCAA'deki tüm oyuncular gibi, WNBA'e adım atmak. İyi bir draft sıralaması da kariyer hedeflerimden biri elbette."

Olivia'yı ileride önemli bir WNBA oyuncusu olarak izleme fırsatı bulursak, bu yazı o zaman değer kazanacaktır. WNBA ve diğer kadın sporları, Amerika'da son yıllarda patlama yaşıyor. Aileler, yukarıdaki örnekte de görüldüğü üzere çocuklarını küçük yaşlardan itibaren birer "sporcu" olarak yetiştiriyorlar. Televizyonlarda çocuklarını izlemek, izletmek istiyorlar. Küçük yaşlardan itibaren düzenli bir antrenman temposuna ve terbiyesine tabi tutulmuş sporcular düşünün. Amerika'nın bu konuda ailelere ve çocuklara verdiği destek muazzam. Spor yapan insanlar değil, sporcu yetişiyor o topraklarda.

Kime Göre, Neye Göre ?


-Futbolun ülkesi İngiltere'dir.
-Futbol, Türkiye'de çok sevilir.
-Futbol, Avrupa'nın vazgeçilmezidir.
-Amerika'da pek tutulmaz, adı da "soccer"dir.

Klasik mi olacak bilmiyorum. Benim ulaşabildiğim TFF kaynaklarına göre Türkiye'deki lisanslı futbolcu sayısı 470 bin civarında. ABD'nin tamamında bu sayı 4 milyonu geçiyor. Nüfus farkına dayanarak bu istatistiği açıklayabiliriz elbette ama 4 milyon lisanslı futbolcuyu herhangi bir eyalet tabanında incelediğimizde bu sayının yine 300 bini bulduğunu görüyoruz. (ABD istatistikleri Amerika Yetişkinler Futbol Birliği'nden alınmıştır. USASA) Fakat gözüme takılan garip bir istatistik de burada. Türkiye'de en çok para yapan, en çok medya desteği alan ve en çok ilgi gören spor dalı futbol ve lisanslı futbolcu sayısı da buna paralel olarak fazla. Şimdi ABD'deki beş ana spor dalını ve bu sporların ülkedeki gelir dağılımlarına bakalım :


LeagueRevenueRef
NFL$11B[22][23]
MLB$7B[22]
NBA$3.8B[22]
NHL$2.9B[24]
MLS$0.28B[25]
MLS, yani "soccer" ülkedeki en az paya sahip spor konumunda. Satılan biletler, televizyon gelirleri, oyuncuların aldıkları ücretler... Hep en düşük. Yorum sizin.

  ABD ve Kanada, rekabete odaklı ülkeler. Rekabet çok seviliyor bu topraklarda. Sportif rekabet, şirketsel rekabet ya da aklınıza ne gelirse. İnsanlar, tuttukları takım finale kalamasa dahi, finalde herhangi bir takımı delicesine destekleyebiliyor. Bu rekabeti gerek medya olsun gerek insanlar kendi aralarında olsun, kızıştırıyor. Ve boom! Size kalan muhteşem reyting ve güzel, sıcacık yeşil kağıtlar.

Amerika'da 2010 senesinde en çok reyting alan programlar.

Bi bakar mısınız ? Nereden mezunsunuz ?

   "İnsanlar sadece izledikleri, okudukları, dinledikleri ve yaptıklarıyla kategorize edilebilir." 
Çoook eskiden, bir yerlerden aklımda kalmış bu söz. Bağlıyorum hemen.

ABD'de NBA izleyicisi : Üniversite mezunu (%43), Yarıda Bırakmış (%26), Diğerleri (%31)
ABD'de beyzbol izleyicisi : Üniversite mezunu (%30), Yarıda Bırakmış (%34), Diğerleri (%36)
ABD'de futbol (Amerikan) izleyicisi : Üniversite mezunu (%38), Yarıda Bırakmış (%33), Diğerleri (%39)

Buradan sonrası ilginç.

ABD'de araba yarışları izleyicisi : Üniversite mezunu (%22), Yarıda Bırakmış (%35), Diğerleri (%43)
ABD'de güreş izleyicisi : Üniversite mezunu (%15), Yarıda Bırakmış (%28), Diğerleri (%57)

(İstatistikler gallup.com 'un 2011'de yaptığı araştırmadan alınmıştır.)

Yorum yine size kalmış. Vallahi bir şey ima etmeye çalışmıyorum.


Devamı gelecek.




Strateji Savaşları Başlasın! vol. 4 (Montepaschi Siena - Olympiakos)

Ev sahipliği yapacağımız Final Four'a gelmek için oynanacak playofflardan belki de en ilginci, geçtiğimiz sezonki müthiş playoff serisinin rövanşında; Montepaschi Siena - Olympiakos.

Geçtiğimiz sezon Eurolig playofflarının ilk maçı gelip çattığında kimsenin beklemediği bir senaryo çıkmıştı karşımıza. Olympiakos'un Siena'ya karşı saha avantajıyla başladığı serinin ilk maçında, kimsenin beklemediği, çok farklı bir skor oluşmuştu. İlk çeyrek skoru 23-4, devre skoruysa 47-9'du. Maçı da tam 48 sayı farkla, 89-41 kazanmıştı Olympiakos evinde. Ancak bundan sonra işler çok farklı olacaktı. Daha önceki yazılarda bahsettiğimiz olay, yani Eurolig'de playoff sistemine geçildiğinden beri oynanan serilerde, ilk maçı kazanan takımlar, 27 serinin 21'inde kazanan taraf olmuşlardı. İşte o 6 istisnadan birisi bu seride gerçekleşecekti. İlk maçtaki 48 sayılık farkın ardından ayağa kalkan Siena, ikinci maçta Barış ve Kardeşlik'ten 65-82 gibi güçlü bir galibiyet çıkarıp, mabedi Palaestra'daki iki maçı da kazarak Barcelona'daki Final Four'a yürümüştü. Geçtiğimiz sezonki müthiş serinin bir rövanşı niteliğinde olacak bu yıl, fakat bu kez ev sahibi Montepaschi Siena.

Eurolig'in istikrar abidelerinden Siena, normal sezonda Galatasaray'la aynı grupta yer almış, grupta deplasmanda Barcelona'ya ve evinde Unics Kazan'a yenilerek, 8-2 ile grubu 2. sırada tamamlamıştı. TOP 16'da ise 4-0 başlayıp hemen hemen liderliği garantiledikten sonra, deplasmanda Bilbao'ya ve de evinde Real Madrid'e yenilerek, 4-2 ile grubu lider tamamlayarak playoffa geldi. TOP 16'da %44.7 ile 3 sayı, %81.6'lık serbest atış yüzdesiyle, bu iki kategoride lig lideri oldu Siena. Ayrıca, maç başına 8.8 top kaybıyla da TOP 16'nın en az top kaybeden takımı oldular, topun kıymetini ne kadar iyi bildiklerinin göstergesi bir nevi.

Angelopoulos kardeşlerin kulüpten çekilmelerinin ardından, bütçede kesintiye gidip genç oyunculara yönelmesine rağmen yine playoffları görüyor Olympiakos. Bir çok yıldızını kaybetmesine rağmen, Vassilis Spanoulis'in etrafını genç ve yetenekli isimlerle donatarak yine aynı seviyelere çıkmayı başardı Ivkovic ve talebeleri. Normal sezonda Fenerbahçe'yle aynı grupta bulunan Olympiakos, 6-4 ile grubu temsilcimizin arkasında 2. bitirerek TOP 16 vizesi aldı. Burada da diğer iki temsilcimizle karşılaşacaktı Olympiakos. İpekçi'de Sloukas'ın efsane son saniye üçlüğüne rağmen ayakta kalıp maçı kazanan taraf olmuştu Galatasaray. Belki de CSKA galibiyetiyle playoff vizesi alacak olan taraf olacaktı Galatasaray, ancak Anadolu Efes'in dışarda kaybettiği maçın ardından içerde de Olympiakos'a kaybetmesiyle her şey son maça kaldı. Barış ve Kardeşlik S.S.'da,88-81'le, tecrübesiyle geçti Galatasaray'ı Olympiakos, ve de 3-3 ile kendini playofflara atmayı başardı. Olympiakos'un en göze çarpan istatistiğiyse, maç başına 23.7 ile takım halinde Eurolig'in en çok faul çizgisine giden takımı olması. Vassilis Spanoulis ise, playoffa giriş sürecindeki performansıyla Eurolig'de Şubat ayının MVP'si seçilmeyi başardı. 14.5 sayı, 3.3 asist, 2 top çalmalık performansıyla.

Olympiakos'ta sezon başından beri hiç oynamayan Panos Vasilopoulos, Siena'daysa sezonu kapatan Rimas Kaukenas forma giyemeyecek.

Favori olan taraf Siena bu yıl. Dusan Ivkovic, Palaestra'dan bir galibiyet çıkarmak için planlarını yapmıştır kafasında yine ancak oyuncularının reaksiyonu ne derece olacak göreceğiz. Olympiakos'un savunmada topu baskı altında tutup pas trafiğini yavaşlatması, dönen top sayısını azaltması gerekecek Siena'nın hücumdaki akışkanlığını bozmak için. Palaestra'dan galibiyet çıkarmak içinse, Spanoulis'e ekstra katkılar gelmesi gerekiyor yan parçalardan, Galatasaray maçında Acie Law'dan geldiği gibi mesela. Siena tarafındaysa düzenlerin işlemesi her şey için yeterli olur Olympiakos karşısında. Savunmadaysa Spanoulis'i baskı altında tutup, onun oynacağı p&r ve bire birlerden minimum hasar almak, Siena'nın hedefi olacaktır.

Güzel bir seri daha bizleri bekliyor, geçtiğimiz sezondan kalan hatıralarsa seriye çok farklı anlamlar katacak. İlk maç bu akşam 21.45'te.

Bu yazı disinin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Serilerin sonunda ve Final Four'un başında yeni yazı dizileriyle karşınızda olacağız kısmetse. Zaman ayırıp okuyan herkese çok teşekkürler.

Strateji Savaşları Başlasın! vol. 3 (CSKA Moskova - Gescrap BB)

Eurolig playofflarını değerlendirdiğimiz yazıların üçüncüsüne geldi sıra. Barça'yla beraber ligin en domine takımına karşı, peri masalını sahaya koyan bir takımın karşılaşması; CSKA Moskova - Gescrap BB.

Sezon başında herkesin gözünde şampiyonluğun Barcelona'yla beraber en büyük favorisi konumundaydı CSKA, o doğrultuda da yoluna devam etti normal sezonda ve TOP 16'da. Tek mağlubiyetini, TOP 16'da Galatasaray'a karşı aldı CSKA. Bu süreçte maç başına 86.2 sayı, 19.9 asist ve %146.3 asist/top kaybı oranıyla, bu dallarda ligin lideri oldular. Ve playofflara da mutlak favori olarak geliyorlar.

Diğer köşedeyse on yıllık bir peri masalı var. On yıl önce üçüncü ligde yer alan Bilbao, doğru yatırım, doğru isimlerle on yılın sonucunda Eurolig playofflarına kadar yükseldi. Eurolig'in bu yıl en çok öne çıkan koçlarından biri olan Katsikaris'in yönetimindeki takım, küçük bir "eski Real Madrid" havasıyla normal sezonda, Fenerbahçe'nin grubundan, son maçta Caja Laboral'i yenip kendilerini TOP 16'ya, Caja Laboral'i de evlerine yolladılar. TOP 16'daysa Real Madrid'i altlarına alıp, 4-2 ile playoff biletini kaptı Bilbao. Bu başarısıyla da, 2007 yılından bu yana, ilk sezonunda playoff yapmayı başaran üç takımdan biri oldu Bilbao. Bir diğeri de bu sezonki başarısıyla Unics Kazan.

CSKA, iç sahada İspanyol takımlarıyla oynadığı son on altı maçta sadece bir yenilgi aldı, o da 08-09 sezonunda 78-82'lik skorla Real Madrid'e karşı. Bilbao'da D'or Fischer, Dimitrios Mavroeidis, Roger Grimau ve Aaron Jackson'ın küçük sakatlıkları bulunuyor ama CSKA maçında forma giyecekler. CSKA'da ise herhangi bir sakatlık bulunmuyor.

Bilbao için bu sezon Eurolig'de CSKA'nın aldığı tek mağlubiyet olan Abdi İpekçi'deki Galatasaray maçı, onlar adına izlenip ders çıkarılması gereken bir maç. Mahmuti ve öğrencileri o maçta, "CSKA nasıl durdurulur?" sorusunun cevabını kısmen de olsa vermişlerdi. Teodosic'e yapılacak baskıyla onun hassas sinirlerin yıpratmak, bulabildiğin kadar fast-break skoru bularak minimum fast-break sayısı yemek ve transition hücumlarını durdurmak adına hızlı ve konsantre savunmaya dönüş çok önemli Bilbao adına. CSKA'nın en önemli hücum silahı transition hücumları belki de. Sete setteyse, o kadar önemli oyunculardan kurulu olmalarına rağmen, verimli hücum edebildiklerine inanmıyorum şahsen. Kazlauskas'ın sete set oyununda çok daha efektif kullanabilme imkanı var oyuncularını ama genelde işler Krstic üzerinden yürüyor sete sette. Onun arkasında kalacak Bilbao uzunlarının performansı ve faul problemine girmemeleri de önemli bir ayrıntı Bilbao adına.

Barcelona'nın da önüne geçip, şu an hemen hemen herkesin gözünde Eurolig'in bir numaralı favorisi haline gelen CSKA'yla, sezonun hikayesi en güzel "underdog"larından birinin karşılaşmasında beklenenin üzerinde çekişme bekliyorum şahsen. İlk maç bugün saat 18.15'te.

Raptors! "Bum Bum Bum"

Toronto Raptors bu akşam oynayacağı Chicago Bulls maçına aşağıdaki formalarla ve tanıtımla çıkacak. Nedeni, "Kanada Ordusu Günü" olması. Bana kalırsa NBA'in bu şekilde bir olaya alet edilmesi gereksiz. Fakat dünyada en çok izlenen spor organizasyonlarından biri olan NBA; Raptors'ın bu isteğine olumsuz yanıt vermemiş.


Beyler miğferler nerede ?

Amerikan Spor Kültürü #1 : "Go Home Yankee"

   Dünya üzerinde birçok insanın tartışmaya değer bile bulmadığı şeylerin başında geliyor "hakim güç kim?" sorusu. 1.Dünya Savaşı sonu, Philadelphia Konferansı ile bağımsızlığını elde eden Amerika Birleşik Devletleri, o yıllardan günümüze bu gezegende onların tabiriyle : "Big Dealer"
Dünya'nın iplerini elde tutmak demek, her yönüyle insanlara kendini satabilmek demektir. Kendini sat, düşüncelerini sat, paranı dahi sat. Bir de arka planda kalanlar vardır, belki de sattıklarından daha da önemli olan. Toplumların yapısı gereği, otomatik olarak yayılanlar... Yaşam tarzınız, sanatınız, diliniz ya da ÖSS tarzı Türkçe paragraf sorularında geçtiği gibi "kültürünüz"
   
   Gerek yazının başlığı olsun, gerek yazının giriş bölümü size "anti kapitalist, gomünist adam" izlenimi oluşturmuş olabilir. Yok, amacımız bu değil tabii ki. Blogun formatına uygun olarak, aylardır gözlemlediğim ABD spor kültürü hakkında birkaç kelam edeceğiz. 

Salı, Mart 20, 2012

Euroleague TOP 8 Eşleşmeleri İstatistikleri

Kiminiz bilir kiminiz bilmez, in-the-game isimli blog Euroleague'le alakalı bir sürü güzel bilgi ve istatistiği barındırmakta. Hazır bu akşam Top 8 başlıyorken eşleşmeler üzerinden yapılan karşılaştırmaları sizlerle paylaşıyorum:








Genç Süpermenler Üzgün


Takas döneminin en çok konuşulan isimlerinden biri olan Howard yaklaşık 6-7 defa karar değiştirdikten sonra bir sene daha Magic forması giymeye karar vermişti.

Pazartesi, Mart 19, 2012

Derek Fisher Takası&Yapacakları

Perşembe akşamı saat 9'a doğru gelirken takas süreci insanları çok fazla sürprize sürüklememişti. Monte Ellis'in ne düzeyde Warriors'dan sıkıldığı haberleri basında yer almıştı. Portland'da da kötü giden sezonun ardında gerçekleşen takaslar inanılmaz sürpriz değildi. Gasol, Howard takasları gerçekleşmedi, fakat gerçekleşmiş olsa bile Derek Fisher'ın son saniyede gerçekleşen takası kadar yankı bulmazdı. 1996 NBA Draftı'nda Lakers'ın onu 24.sıradan seçtiği günden beri sadece 3 sezon başka takımlarda forma giymiş, geri kalan kariyerini Lakers forması altında geçirmişti. 03-04'de sezonundan sonra Lakers'ın parçalanmasıyla birlikte Warriors'a gitmişti. Ve artık bir Laker değil.

Strateji Savaşları Başlasın! vol. 2 (Panathinaikos - Maccabi Electra)

Dikkat çekici serilerden bir tanesi daha, son Eurolig Final Four finalinin rövanşı niteliğinde, strateji savaşlarının iki kumandanı Zeljko Obradovic ve David Blatt önderliğinde; Panathinaikos - Maccabi Electra.

Strateji Savaşları Başlasın! vol. 1 (Barcelona Regal - Unics Kazan)


Eurolig'de ne yazık ki hiç bir temsilcimizin bulunmadığı playofflar, bu akşam iki maçla başlıyor. Satranç maçı kıvamında bir çok maç izleyeceğiz, nam-ı diğer; Strateji Savaşları. Savaşların ilk maçıyla yazılarımıza başlayalım; Barcelona Regal - Unics Kazan.

Rüzgar Gibi Geçti : Jeremy Lin

   Sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri olarak gösterilir "Gone With The Wind" yani, "Rüzgar Gibi Geçti"
Geride bıraktığımız birkaç ay içinde NBA'de en çok söz edilen, tartışılan adam Jeremy Lin bu yazıda bahsedeceğimiz isim.

Pazar, Mart 18, 2012

Acayip Bir Adam: Javale Mcgee



Javale Mcgee'nin çok enteresan ve sorunlu bir karakter olduğunun biliyoruz. Gerek verdiği demeçlerden, gerekse gösterdiği davranışlardan. Annesi Dr.J'i öptüğü anda anlamıştım Mcgee'lerin kanında bi tuhaflık olduğunu. Neyse video McGee'nin maç sırasında yaptığı inanılmaz 8 saçma hareketten oluşuyor.

Not: Galiba Jordan'ın yaptığının 2-3 katı kadar bırakıp geri döndük. Neyse efendim, kısaca yine buralardayız.