Cuma, Haziran 10, 2011

Basketbolda Seyircinin Yeri Üzerine



Basketbol belki de takım sporları içinde,seyircinin en önemli olduğu spor.Yıllar geçer,takımlar değişir,oyuncular gider,gelir ama onlar kalır deriz ya taraftarlar için.Onlar bir kulübün baki kalan tek parçalarıdır.Böyle bir yazı yazmak,dün akşam aklıma geldi.Galatasarat CC ve Fenerbahçe Ülker arasındaki final serisinin üçüncü maçında Galatasaray seyircisinin adeta maçı kazanmasına şahit olduk.

Peki basketbolda seyircinin yeri tam olarak neresi ? Taraftar basketbol için ne anlam ifade eder ?

Basketbol için taraftar,her sporda olduğu gibi her şey tabii ki.Amerika basketbolunda "ateşli" seyirci diyebileceğimiz bir ortamı pek göremiyoruz ancak sepet topunu Avrupa'ya getirdiğimizde işler bir hayli değişiyor.Avrupa'daki basketbol seyircisinin kökeni elbette futbola dayanır.Avrupa'nın gözde sporu futbol ve onun severleri,kulüplerinin basketbol alanında ilerlemesine elbette yabancı kalmadılar ve basketbol şubelerinin yanında yer aldılar.Hatta bazı futbol kulüplerinin çok önüne geçti basketbol şubeleri ve ana dal olarak basketbolu koydular vizyonlarına.

Avrupa basketbol seyircisi,harika bir basketbol bilgisine sahip bildiğiniz gibi.Nerede,nasıl tepki verileceğini tam anlamıyla yalayıp yutmuş,hatta biraz da abartan seyirciler bunlar.Ben bu topluluğu ikiye ayırıyorum.

1)Cehennem tipi "taraftar"
2)Islıkçı tipi "seyirci"

Üçüncü kategori de ikisini de yapanlar yer alıyor.Bunlar kim peki ? Ne etkisi yaratmışlar ?

Avrupa'da başarılı hangi takıma bakarsanız bakın,arkasında çok önemli bir destek ve salonu dolduran insanlar vardır.

1) Maccabi Tel Aviv - Sarı Ordu



Kulüp Başarıları :
-5 Avrupa Kupası
-49 İsrail Şampiyonluğı
-38 İsrail Kupası
-1 Kıtalararası Şampiyonluk

Nokia Arena'yı yıllarca sapsarı bir bahçeye dönüştürdüler.Her maç salonu tıklım tıklım doldurdular.Hakemleri,oyuncuları titrettiler ve yıllarca "burasııı Tel Aviv alayınaa gider" diye diye Avrupa basketbolunu domine ettiler.

2)Partizan - Kurukafalar



Kulüp Başarıları :
-1 Euroleague,3 Korac Kupası
-18 Ülke Şampiyonluğu
-12 Ülke Kupası
-5 Adriyatik Şampiyonluğu

Partizan basketbol takımının geleceği sönük ya da parlak değildir,ama daima bellidir (bu sözü nerede okudum bilmiyorum ama alıntıdır)
Düşük bütçelerle büyük umutlar yetiştiren bu muazzam fabrika Avrupa basketbolunun kalbi.Kızılyıldız ile birlikte muhteşem bir seyirci desteği ile oynayan kulüp her sene eşleştiği takımın deplasman kabusları görmesine neden oluyor.

3) Litvanya Seyircisi - Alkolikler



Avrupa'nın bir diğer oyuncu fabrikası Litvanya'nın seyirci desteği de ibretlik.Maç boyunca daima oyunun içinde olan bir seyirci profiline sahip Litvanyalılar hakemi baskı altına almakta da bire bir.Litvanya hem milli takım hem de kulüp bazında geçmiş başarılarından uzaklaşsa da onlar hala her maça "zevk" için gitmeye devam ediyor,takımlarını destekliyorlar.Alkolün etkisi ile de bazen çıldırabiliyorlar tabii.Çıldırmak derken,asla bir tatsızlık çıkmaz.Olumlu bir çıldırma diyebiliriz.Litvanya salonlarında içkinin serbest olduğunu da hatırlatalım.Kararında içmek böyle bir şey.

Panathinaikos,Olympiakos,Barcelona ve diğerleri.Hepsinden tek tek bahsedecek kadar çalışkan hissetmiyorum ama bahsetsem de sıkıcı olur diye düşünüyorum.İspanya'dan da kısaca bahsetmek gerekirse,basketbola yeni yeni giren ancak o kültürü oturtmuş bir kitle var.Takımı koparıp sürükleyecek potansiyel henüz olmasa da takımları zaten ciddi yatırımlar yapan kulüpler.

Türkiye'de Efes Pilsen diyeceğim çünkü Efes Pilsen'in kendi adına bir seyirci topluluğu yok diyebiliriz.Efesliler adlı bir grubumuz var ancak sayıları az maalesef.Efes Pilsen iyi kadrolar kurup Avrupa'da son sekize bile kalamayan bir takım haline geldiyse bunda seyircinin rolü de fazla.Euroleague maçlarına hafta içi istenen kalabalık sağlanamıyor,sağlandığı zaman ise seyircimizin hala tam anlamıyla bir basketbol seyircisi olmadığını görüyoruz.Tabii bu durumun değişmesi için önce salonların dolması gerekiyor ki bunu yavaş yavaş sağlamaya başladık.Banvit,Olin,Erdemir gibi takımlarımız da seyirci desteğini yakalayan ekipler.Türkiye basketbol seyircisi adına güzel bir gelişme içinde ve tabii ki her şey adım adım ilerleyecek.Son yıllarda sürekli Euroleague'de boy gösteren Fenerbahçe Ülker seyircisi de Türkiye'de basketbol seyircisi adına örnek gösterilecek seyirci modeli şu anda.

Yazıyı uzatmak istemiyorum.Basketbolda gerçekten güzel bir seyirci desteğiniz varsa,evinizde maç kazanmanın çok önemli olduğu takım sporlarında daima bir adım öndesiniz demektir.Oyuncu,koç...Harika kadrolar kursanız da seyirciniz,daha doğrusu basketbol seyirciniz yoksa o iş yaş diyoruz.Bu yüzden seyirci basketbolun temelidir,başarının ana parçasıdır diyerek yazıma son veriyorum.

Çarşamba, Haziran 08, 2011

Bu Kim ?


Bir basketbolcu olduğunu söyleyelim,başka da ipucuya gerek yok sanırım.Cevaplarınızı yorum olarak alalım.

CEVAP : Mike Fratello,Mike Miller,Steve Nash,Dirk Nowitzki,Chris Andersen ve daha nice cevaplar twitter üzerinden geldi ancak doğru yanıtı en sonunda veren Ömer Çakır oldu.Doğru cevap Pau Gasol olacaktı.

Dallas Mavericks Eşitledi



Bu sabaha karşı oynanan maçta Dallas Mavericks Miami Heat'i sahasında yenmeyi başardı.Bu maç öncesinde 2-1 Heat lehine olan seride,4.maçı Heat'in kazanması sonucunda Mavs için her şey alt üst olabilirdi.Birçok olumsuzluğa rağmen,ayakta kalmalarının sonucunda seriyi 2-2'ye getirmeyi başardılar.

3.maçın kaybedilmesiyle,Mavs adına ölüm kalım maçı şeklini alan bu maçı Dallas lehine çeviren adam şüphesiz Dirk Nowitzki'ydi.39 derece ateşle oynayan Dirk,oyunun son bölümlerinde oynadığı oyunla efsanevi performans sergiledi.Sadece istatistikleri açanlar Dirk kötü yüzdeyle falan atmış diyebilirler.Böyle insanlardan uzak durun.Her neyse,sahada durması büyük alkış gerektirirken,adam son bölümde maçı kazandıran sayıları kaydetti.Michael Jordan'ın 1997 NBA Finali 5.Maç'ta gösterdiği performansı hatırlattı.Keza Jordan'da 39 derece ateşle çıkıp 38 sayı 7 ribaund 5 asistle oynamış,seriyi 3-2'ye getirmişti.-Geçtiğimiz dönemde yazdığımız Unutulmaz An yazı dizisinde yazmıştık bunu.Buradan buyrun.-

Brendan Haywood ve Peja Stojakovic'in de devre dışı kalmasıyla rotasyonu çok daralan,Bryan Cardinal gibi adamların süreler aldığı Mavericks'de,dar rotasyondaki oyuncular iyi katkı verince galibiyet geldi.Oyunun Dallas Mavericks adına 3 kırılma noktası vardı.İlki Miami Heat'in 6-7 sayı öne geçtiği sırada,art arda gelen Shawn Marion'ın basketleri..3.maçta biraz bocalayan ama seriyi harika geçiren Marion'ın bugünkü performansı da gayet iyiydi.Son çeyrekte pek kullanılmadı,ancak dediğim gibi takımı ayakta tutan basketleri attı,16 sayı kaydetti.İkinci kırılma noktası,Miami Heat son çeyrekte farkı 9'a çıkardıktan sonra gelen molanın ardından,Terry'nin art arda bulduğu basketler.Mavericks'in oyunda kalmasını sağladı o basketler.Üçüncü kırılma noktası da tabii ki Dirk'ün attığı turnike.2.maçta yaptığını bu kez sağ taraftan,daha zorlu olmasına rağmen bitirmeyi başardı.

Öte yandan Deshawn Stevenson ve Tyson Chandler'ın katkıları çok önemliydi.Stevenson'ın ekstra katkısı ilk yarıda verilen hücum ribaundlarına rağmen farkın açılmasını engelledi.Tyson Chandler'ın 16 ribaundluk performansı keza çok önemliydi.Özellikle son bölümde aldıkları,yanına birde 13 sayı koydu.

İstatistiklere bakınca 0 sayı 3 asist 3 ribaund 4 top kaybı.Kidd'den bahsediyorum.Kobe Bryant'ı harika savunduktan sonra,bugünde kimle eşleşse zor anlar yaşattı.Wade,LeBron..İsim fark etmiyor,ayaklar belki eskisi gibi gitmiyor ama zeka değişmiyor.

Miami Heat tarafına bakacak olursak,pozitif olarak göreceğimiz iki oyuncu Bosh ve Wade var.Bosh'ın çok ön planda olmadan 24 sayı kaydetmesi Heat için güzel.Çünkü,kimse ondan topu eline alıp kendi pozisyonunu yaratmasını beklemiyor.Öte yandan,Dwyane Wade olağanüstü oynadı.32 sayı 6 ribaund 2 blok.1 blokta Tyson Chandler'a vurduğu müthiş blok.Wade bugün kazanmak için her şeyi yaptı,atladı zıpladı.Burada lafın kime geleceği belli...

LeBron James'in ilk kez bir play-off maçında 10- sayı attığına şahit olduk.Geçtimiz sezonki Celtics-Cavaliers eşleşmesinde kaybolduğuna şahit olmuştuk,ancak böyle karanlıklarda saklanan vampir izlenimi vermemişti.Meydana çıkmadı adeta.Şunu belirtmek istiyorum kısaca,agresifliğinden uzaktı.Vücudunu kullanarak,hakemlerinde yardımıyla basit düdükler alabilen birinin daha agresif olması şart.Ki zaten çoğu zaman bunları uygular.Bugün değişikti,Wade'in arkasında kaldı.Hatta baya bir arkasında.Harika asistler yaptığını belirtelim ama sadece asist onun için çok yetersiz,yanına 4 top kaybı ekledi ayrıca.

Heat'in benchinden hiçbir ekstra katkı gelmeyince maçı kaybetmeleri kaçınılmaz oldu.Mike Bibby Barea sebebiyle yeterince süre alamadı.Chalmers,Miller,Haslem'de istenilen katkıyı veremedi.Wade-LeBron-Bosh üçlüsünün oluşturduğu tehdit sebebiyle bol bol boş şutlar bulabilen diğer oyuncuların,bu atışları kaçırmaları Miami'nin çözülmesinin başlangıcı oldu.Mike Miller'ın 2 üçlük isabeti dışında herhangi bir isabet kaydedemediler.2-14'yle üçlük attılar.

Oyunun başındaki ribaund dominantlığını da kaybedince,bütün artılarını rakibe kaptırmış oldular.Böylelikle seri 2-2'ye geldi.

Gelecek maçında American Airlines Center'da oynanacağını hatırlatalım.Bir sonraki maç serinin kırılma maçı olacaktır.

Salı, Haziran 07, 2011

Şampiyon Galatasaray,Alkışlar Kocaman Yüreklere


Galatasaray TSB Ligi'nde üst üste 5.kez şampiyonluğunu Sinan Erdem Spor Salonu'nda kazandı.İlk maçta Beşiktaş'a 7 sayı farkla kaybederek tarihinin ikinci yenilgisini almıştılar.İlk yenilgileri de yine bir final maçında Saran Anadolu'ya karşıydı ve rövanş maçı 40 küsür farkla bitmişti diye hatırlıyorum.

Galatasaray rövanş maçını son çeyrekte kopararak maçı farklı kazandı ve şampiyonluğa ulaştı.Bu takım zaten mevcut düzende (ilginç bir kullanım oldu ama) dünyanın en iyisi.Ancak Beşiktaş iki maçta da çok çok iyi iş çıkardı.İkinci maçı Ntvspor aracılığıyla izlediğimiz için daha güzel gözlem yapma fırsatı da bulduk.Beşiktaş şampiyonluğun dibine kadar geldi,nefesleri yetmedi.Galatasaray bu sene Avrupa Şampiyonu olurken de son çeyreği çok iyi oynamıştı ki buna tecrübe deniyor.

Maçı,şampiyonluğu,her şeyi bir yana koyalım.Sahadaki spor aşkıyla dolu,mücadele veren ruhları görmek bizi mutlu ediyor.Tüm engelleri önce kafalarında,sonra bedenlerinde aşan bu insanları alkışlamak herkesin görevidir.Her ne olursa olsun küfür ve şiddetin burada yeri yok.Bunu yapanlar da önce insanlıklarını,sonra da beyinlerinde aşamadıkları "engellerini" düşünmeliler.

Tüm alkışlar kocaman yüreklere gidiyor.

İbrahim Üzülmez Dönüyor !



Profesyonel futbola başladığı 93-94 sezonundan, 11 yıl formasını terlettiği Beşiktaş kulübünden vedasına kadar o hırs dolu bakışlar hiçbir zaman eksilmedi.

Futbol sahalarının 'delisi' İbrahim Üzülmez, futbola devam edeceğini açıkladı. Şu an için
ilgilenen kulüpler Samsunspor ve Antalyaspor. Bakalım o hırs dolu bakışları Üzülmez'in üzerinde hangi forma varken göreceğiz?
Üzülmez başka bir takım forması altında İnönü'ye çıktığında oluşacak duygusal patlamayı tahmin edebiliyorum. Çok özel bir gün olacağı kesin. Her şey istediğin gibi olsun Deli İbo!

Avrupa Basketbolu Transfer Piyasası


-İspanya Milli Takım antrenörü Sergio Scariolo A.J Milano ile anlaştı.Zaten gidebileceği takımlardan biri de Milano ekibiydi zira Scariolo'nun büyük bir koç olduğu söylenemez.İspanya ile önemli başarılara imza atmış olsa da...Bu arada kendisi İspanya antrenörlüğü görevine de devam edecek,Londra 2012 için.

-Allen Iverson Slam'e verdiği röportajda hala kariyerini NBA'de bitirmek istediğini söyledi.Röportajın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

-Geçtiğimiz sezon Valencia'da oynayan Robertas Javtokas ülkesine döndü.Yıldız oyuncu Zalgiris Kaunas ile anlaştı.Böylece bir önemli uzun daha Türk takımlarının ellerinden kaymış oldu.

-Papaloukas'ın geleceği belirsiz.Olympiakos ile Pana'ya kaybedilen finalden sonra açıklamalarda bulunan Papa,gelecek sene nerede olacağını bilmediğini söyledi.Papaloukas geçtiğimiz sezon Avrupa'da en çok kazanan oyuncuydu.Kendisi senede 3 milyon euro tık para atıyordu cebe.

-Real Madrid yeni koç peşinde koşarken en yakın aday geçen sezon Gran Canaria'yı çalıştıran Pedro Martinez.Resmi açıklama bir iki güne gelecek diye haberler çıkıyor,Real Madrid kapatsa şu basketbol şubesini ne güzel olacak.Hem Messina gibi adamları da harcamamış olurlar.

-Almanya'da bu sene BBL'e (1.lig) çıkan Bayern Münih gümbür gümbür geliyor.Kendileri basketbola yatırım yapmayı hatırlamış olmalılar.Svetislav Pesic'in oğlu Marko Pesic sportif direktörlüğe getirildi derken Bayern 7 milyonluk bir bütçe ile geliyor gelecek sezona.Hemen hemen tüm elle tutulur Alman oyuncuları da kadrolarına katmaya çalıştıklarını söylememiz sizi şaşırtmaz herhalde.

-Maccabi ile EL finali oynayan Chuck Eidson Barcelona ile anlaşmak üzere haberleri çok gündemde derken...Anlaştı bile.Seneye EL şampiyonu...Yok yok o kadar çabuk değil.

-Takır takır şut atan Tucker,bir türlü parlamayan Sırp Velickovic ve hırçın tangocu Prigioni Real'den ayrılıyor.Ama Real ellerindeki en büyük yetenek olan Ante Tomic ile de 4 yıl uzatıyor.

-Svetislav Pesic ve Valencia ayrılacaktı belliydi,resmi olarak da yollar ayrıldı.Pesic kapanın elinde kalır.

-İspanya Ligi'nin en değerli oyuncusu Fernando San Emeterio seçildi.Bask ekibi Caja Laboral'da forma giyen oyuncu,Splitter'in gitmesinden sonra takımın en temel oyuncusu.

Drazen Petrovic'e Saygılar



18 yıl önce bugün,Almanya'da geçirdiği bir trafik kazasında hayatını kaybetti efsanevi oyuncu.Saygılar,sevgiler..

Pazartesi, Haziran 06, 2011

U19 Milli Takımımız Finallerde


Antalya'da düzenlenen U-19 Avrupa Şampiyonası Elit Tur karşılaşmalarına Muhammed Demir'in hat-trick yaparak 'bir kez daha' isminden söz ettirdiği Makedonya maçıyla başladık. Makedonya'yı 3-1 ile geçen U-19 Milli Takımımız ikinci maçında karşısında çok güçsüz bir Macaristan takımı buldu. Macaristan'ı Muhammed Demir (2), Ömer Şahiner (2), Ali Dere ve Engin Bekdemir'in golleriyle 6-1 mağlup ettikten sonra Almanya ile Avrupa Şampiyonasına gitmeye hak kazanmak için 'final' maçı oynadık.


Yıllardan beri futbolun her yaş kategorisinde bize karşı ezici üstünlükleri bulunan Almanlar'ın bu defa şans yanlarında değildi. Takımın en dikkat çekici oyuncusu 10 numaraları olan Moritz Leitner turnuvadaki ikinci ve en önemli penaltısını ağlarla buluşturamayarak(ilk penaltısını da Makedonya karşısında gole çevirememişti) maçın kaderine etki eden ilk oyuncu oldu. Kaçan penaltıdan yaklaşık dokuz dakika sonra maçın kaderini değiştiren ikinci oyuncu sahneye çıktı. Oynadığı her Milli Takım kategorisinde isminden sıkça söz ettiren,takımın yıldızı:Muhammed Demir. Attığı 'usta işi' frikik golüyle Almanlar'ın fişini çeken isimlerden en önemlisi oldu.

Muhammed 13 yaşında geldiği Bursaspor'da alt kategorilerde yapılan maçlarda hep dikkat çeken isimlerden biri oldu. Milli Takım'ın her yaş kategorisine çağırıldı. Milli Takım istatistiklerine baktığımızda neredeyse oynadığı maç sayısı kadar gol attığını görüyoruz. İlk kez Ertuğrul Sağlam döneminde A takıma çıkarılan Muhammed Demir, kendisi gibi A takıma çıkarılan Eren Albayrak ile forma şansı bulamayacaklarını düşündükleri için sözleşme uzatmaya yanaşmadılar ve Bursaspor yönetimi tarafından kadro dışı bırakıldılar. Muhammed ile ilgilenen birçok Avrupa kulübü olmasına rağmen (özellikle İngilizler) Muhammed Gaziantepspor ile anlaştı. Muhammed'in geçtiğimiz sezon forma şansı bulamamasına rağmen, önümüzdeki sezon Tolunay Kafkas'ın Cenk Tosun ile birlikte hücumdaki planları arasında olacağına şüphe yok.




Dikkatimi çeken bir diğer isim bonservisi Beşiktaş'ta olan fakat geçtiğimiz sezonu Ç.Rizespor'da tamamlayan stoper oyuncumuz Sezer Özmen oldu. Sezer'in göstermiş olduğu performans,Egemen'in transferinin ne kadar gerekli bir transfer olduğu konusunda bende soru işareti bıraktı.
Beşiktaş'ta bu sezon stoper bolluğu yaşanıyor desek yanlış söylemiş olmayız. Sezer'in forma şansı bulması açısından bu sezon da kiralık verileceğini düşünüyorum. 92 doğumlu olan Sezer de yakından takip edilmesi ve Beşiktaş'ın gelecek planları içerisinde olması gereken bir isim.
Sezer saçlarının dedesinin vefatından sonra üzüntüden dolayı dökülmeye başladığını bu durumdan hoşlanmadığı için kazıttığını açıklamış röportajında.
Sezer ile yapılan röportajın tamamı için

Romanya'da yapılacak olan finallere kalan diğer ülkeler; Belçika,İspanya,Yunanistan,İrlanda,Çek Cumhuriyeti ve Sırbistan.
Son olarak Avrupa Şampiyonası Finallerine gitmeye hak kazanan U-19 Milli Takımımıza başarılar diliyorum.





Pazar, Haziran 05, 2011

Toprak Ağası Nadal


Rafael Nadal,Roland Garros'taki 6.şampiyonluğuna Roger Federer'i mağlup ederek ulaştı ve toprağın en iyisi olduğunu bir kez daha kanıtladı.Federer Djokovic'i eleyerek Nadal'ın 1 numarasını muhafaza etmişti ama bugün kazansaydı 1 numarayı Nole'ye verecekti.Maça iyi başlayan Federer'di ancak Nadal kendine geldiğinde eskiye oranla çok güç kaybetmiş Federer'e karşı üstünlük sağladı.Maçın içinde Federer ve Nadal'dan istikrarsız bir oyun izlesek de herkes tenise doydu desek yeridir.

Nadal RG'de 6.şampiyonluğuna ulaşırken Björn Borg'un rekorunu da egale etti.Böylece Nadal, Federer ile arasındaki Grand Slam zirvesi farkını altıya indirdi.

Son sözüm Fransız seyircisine gelsin.Arkadaş Federer'i tutuyor olabilirsin,onu destekleyebilirsin ki bu gayet doğal.Sadece Nadal,Murray,Djokovic değil,hangi tenişçi olursa olsun güzel bir sayı kazandığında ya da rakibini yendiğinde gerektiği gibi de alkışlarsın.Alkışlaman gerekir.Bunu bugün çok az gördük.Wimbledon izleyin biraz,sonra Grand Slam düzenleyin ulan.

Total Futbolun Kurucusu : Jack Reynolds


Çoğu kişi için Jack Reynolds ismi bir anlam ifade etmez. Etmemesi daha doğru olanıdır aslında. Çünkü Reynolds 1881 yılında doğmuş, tarihin ilk futbolcu-menajerlerinden. Ancak musevi asıllı İngiliz'i meslektaşlarından ayıran bir özelliği var. Biz bunu iki kelime ile söyleyelim; total futbol.

Her futbolseverin tuttuğu takımda görmek istediği oyun stilidir total futbol. Genellikle 4-3-3 sistemine dayanan, herkesin her yerde oynadığı ve hücumu temel amacı olarak gören taktik anlayış olarak açıklayabiliriz bu ünlü sistemi. Tabii nerede total futbol sözcüğü geçerse geçsin hemen ardından kafalarda turuncu renk yanıp söner ve Hollanda akla gelir. Portakallar evrensel anlamda total futbolla özleşmiştir. Doğru; total futbolu ilk oynayan ve en iyi oynayanlar Hollandalılardır. Fakat bu anlayışı ilk bulan kişi bir Hollandalı değil, yukarı ki satırlarda yazdığımız musevi asıllı bir İngiliz'dir. Adı Jack Reynolds'tır.

Futbolun beşiğinde futbola başlayan Reynolds sahada takımın beyni gibidir. Bu özelliği ile Britanya'da adını kısa zamanda duyurmuştur ve zamanının en iyi takımlarında oynamıştır. Bunlar arasında Manchester City, Burton United, Grimsby Town, Sheiffield Wednesday ve Watford gibi ünlü ve iyi takımlar vardır. Ancak Jack Reynolds hem zamanının şartlarından dolayı hem de 30 yaşına gelmesinden dolayı 1911 yılında futbolu bırakır. İyi ki de bırakır. Futbol tarihinin en ihtişamlı sistemini oynatmak için Kıt'a Avrupa'sına doğru yola koyulur. İlk durağı İsviçre'nin St. Gallen takımdır. St. Gallen ile 2 yerel lig şampiyonluğu yaşar ve Almanya'nın yolunu tutar. Fakat yanlış zamanda Almanya Milli takımının başına geçer. Çünkü I. Dünya Savaş'ı patlak vermiştir. Reynolds'a yine yol gözükmüştür, bu sefer durak Hollanda'dır.

Ajax tarafından Hollanda'ya davet edilen Jack Reynolds kafasındaki sistemi bu kasaba takımına uygulayacaktır. Kısa zamanda meyvesini verir bizim bebek total futbol. Reynolds yönetimindeki Ajax, Eredivisie'de 20 yılda 8 şampiyonluk kazanır. Bu süreçte kazandığı şampiyonlukların yanı sıra kendi mentalitesini oyuncularına aktarır. Bu anlayışı benimseyenlerden biri de Rinus Michels'tir.

Rinus Michels ismi birçok kişi tarafından bilinecektir. Hollandalı futbolcu-menajer, 1970'li yıllarda dünyaya total futbolu gösteren, sevdiren, izleten teknik adamdır. Uluslararası anlamda ilk olarak total futbolu Rinus Michels'in öğrencileri oynamıştır, ya da diğer bir anlamda Jack Reynolds'ın öğrencileri. 1970'li yıllarda fırtına gibi esen total futbol mucizesinin baş uygulayıcısı Johan Cruyff da aynen Rinus Michels gibi antrenörünü örnek almıştır ve bu felsefenin devamını sağlamıştır.

Futbol bağları anlamında; Jack Reynolds'ın torunu Johan Cruyff 1990'lı yıllarda Barcelona efsanesinin temellerini atmıştır. Önce kendisi sonra Van Gaal, daha sonra Frank Rijkaard ve şimdi Cruyff'un öğrencisi Pep Guardiola. İşte herkesin ağzında bir sakız gibi dolaşan total futbolun kısaca hikayesi budur. 1900'lü yılların başından itibaren antrenör-futbolcu ilişkisi ile günümüze kadar gelen bir futbol mentalitesi.

20 Yıl Önce..

20 yıl önce bugün,5 Haziran 1991'de Jordan ve Magic'in karşı karşıya geldiği,Bulls-Lakers serisinin 2.maçında Jordan o çok ünlü turnikesini potaya bırakmıştı.

Allen Iverson'dan İnciler



Sakatlığı sebebiyle ülkemizden ayrılıp,kendi ülkesine giden ve mekanlarda kurtlarını döktüğü haberleri eksik olmayan Iverson,doğum günü partisi için BJK forması giydiği nadir maçlardan birinde çekilmiş bir fotoğrafı kullanmış.Amaç reklamsa inanılmaz bir reklam yaptı Beşiktaş.Orlandosentinel.com'un "Dwight Nereye Gidebilir?" listesine makara amaçlı olsa bile adı yazılmış tek Avrupa takımıydı mesela.Ancak harcanan paraya da yazık oldu.Hiç katkı vermedi ne yazıkki.Bildiğim kadarıyla bir sene daha kontratı bulunuyor,açıkcası o kadar az haber var ki onunla ilgili,kesin bir bilgim bulunmuyor bu yüzden.Yöneticilerle konuşuyor mu bilmiyorum,ancak para için geldiğini daha net belli edemezdi diye düşünüyorum.Zaten Jordan'ın hediye ettiği formayı internette satışa çıkarmasından sonra,feci para sorunu olduğunu düşünmüştüm.

Üstteki resimde 7 Haziran 2011'deki doğum günü partisinin bir afişi-3 Haziran'dan başlanarak bir hafta boyunca partiler düzenlenecek-.

Twitter'da paylaşılan o durumları da yayınlayalım:





Kanayan Yara, Bek Oyuncuları ve Tavsiyeler



Türk futbolunun yıllardır en büyük sorunu olmuştur bek oyuncuları. Orta açamayanlar,hücuma destek veremeyenler, savunması kötü olanlar(kademeye giremeyenler),pozisyon bilgisi zayıf olanlar,ağır olanlar vs.
Türkiye Futbol Ligi'nde Gökhan Gönül dışında ortalama bir bek oyuncusu izleyemedik son yıllarda.
Aslında bek oyuncusu yetiştirememizin en büyük sorumlusu Türk futbol antrenörleridir. Mücadele ettiğim altyapı takımlarında ve takip ettiğim takımlarda bek oyuncuları ya iyi olmasına karşın kendinden daha iyileri olduğu için stoperde forma şansı bulamayan stoper oyuncularından seçilir ya da sadece deli gibi koşabildiği için seçilen oyunculardan oluşurdu.
Altyapılarda gördüğüm bu olay son yıllarda en fazla Beşiktaş'ta yaşandı. Şampiyon olunan sene İbrahim Toraman, Ferrari ve Sivok'u kesemediği için sağ beke kaydırıldı, yine bir diğer İbrahim (Kaş) bir ara sağ bek oynatıldı (İbrahim Kaş'ı stoperde bile izlemeye tahammül edemiyorken,sağ bekte izlemek büyük bir eziyetti.), Trabzon'da Egemen zaman zaman bek oynatıldı, Galatasaraylı Lucas Neill'ın Everton'da ve Galatasaray'da birçok maçta sağ bek oynadığını biliyoruz(Defansif anlamda iyi bir hamle olabilir ama ofansif özelliği olmayan beke bek denilemez bence.), Fenerbahçe'de de Bekir'in bazı maçlarda sağ bek oynadığına şahit olduk.
Bu saydığım isimler stoperden devşirilen bek oyuncularına verilebilecek örnekler.
Bir de olayın İsmail Köybaşı,Sabri Sarıoğlu,Ekrem Dağ,'Kurtuluş' kardeşler,Roberto Hilbert ve Türkiye'de birçok bekte görülebileceği üzere 'bal yapmayan arı' modeli var. (Kendisi kişisel özellikleri sebebiyle idolümdür ama maalesef İbrahim Üzülmez'i de bu kategoriden sayabiliriz.)
Bu saydığım isimler en fazla 'bir' özelliği iyi olan isimler. (Çoğunun da iyi olan özellikleri, hızlı koşma veya agresif oynama.) Fakat ideal bir bek oyuncusunun hem defansif anlamda hem de ofansif anlamda iyi olması gerekir. Son iki sezonun Şampiyonlar Ligi şampiyonu olan takımlarına baktığımızda bek oyuncularının şampiyonlukta ne kadar etkin bir rol üstlendiğini görüyoruz. (İnter-Maicon, Barca-Dani Alves) İki oyuncunun hem defansif hem de ofansif anlamda takımlarına verdikleri katkı yadsınamaz bir gerçek.
Bana göre Fenerbahçe'nin bu sezonu şampiyonlukla kapatmasının en büyük sebeplerinden biri bek oyuncularının diğer takımların bek oyuncularına göre iki-üç gömlek üstün olması. Beşiktaş'ın da ligde başarısız olmasının sebebi bek oyuncularının çok çok vasat oyuncular olmasıdır. (Başka etmenler de var tabi ki ama bana göre bu faktör daha belirleyici oldu.)
Alves'i,Maicon'u,Ramos'u,A.Cole'u veya Evra'yı alamayacağımıza göre bu pozisyon için(hem sağ hem sol bek) transfer edilmesinde fayda gördüğüm birkaç futbolcuyu paylaşmak istiyorum.

Altyapısını Almanya'da alan,ilk kez geçen sezon Süper Lig'de mücadele eden Hasan Ali Kaldırım bana göre en iyi Türk statüsündeki sol bek.


Quaresma'nın Porto forması giyerken İnönü'de Beşiktaş'a gol attığı maçı hatırlıyorsunuzdur. Maçtan sonra sadece Quaresma konuşulmuştu ama o maçta benim ilgimi çeken futbolcu hem sağ hem de sol bek oynayabilen Uruguaylu Jorge Fucile'ydi. O maçtan beri takip etmeye çalışırım kendisini. Porto'da formayı kaptırdı, bu bonservisinin alınmasını kolaylaştırır.

Uzun vadeli düşünecek olursak karlı bir transfer olmayacaktır(29 yaşında) ama 2-3 yıl üst düzey katkısı olabilecek bir futbolcu, Bayern Münich'in hem sol bek hem sol açık oynayabilen Hırvat futbolcusu Danijel Pranjić.

Hamburg'un Alman Milli Takımın'da da oynayan sol beki Dennis Aogo alınması oldukça güç bir futbolcu. Orta sahanın solu ve orta sahanın ortasında da oynayabiliyor.

1.66 boyundaki Stuttgartlı sol bek Arthur Boka hem kendi takımının hem de Fildişi Sahilleri'nin değişmez futbolcusu. 28 yaşındaki futbolcu hangi takıma gelirse gelsin tribünlerin sevgilisi olacağına şüphe yok.

Alternatifler çoğaltılabilir tabiki ama emin olduğum bir şey varsa o da Türk takımlarının hepsinin kaliteli bek oyuncularına ihtiyacı olduğudur.